Kadınlar geri planda kalmış gibi olsa da hala iktidar ellerinde! ÖZEL RÖPORTAJ!
Yoğun bir günün ardından yollara düştük, Sevgili yazarımız Sinan
Akyüz’le buluşacaktık…
Tahmini saat 17.30 gibi orada olmalıydık, Buluşmaya geç kalmamak için
elimizden geleni yapmaya çalışırken hiç hesapsız şeyler oluyordu…
Taksim’in gereğinden fazla delik deşik olmasını hiç hesaba katmamıştık
mesela…
Yoğun bir çaba sonunda hedeflediğimiz yere ulaştık!
Sinan Bey bizi Ada kafede bekliyordu!
Çok sıcak bir karşılamadan sonra birer kahve alma gereği hissettik.
Orta şekerli kahveler günün yorgunluğuna iyi gelmişti…
Söyleşi nereden başlayacak bilmiyordum ama bir anda söyleşinin sanki
ana teması bendim…
Ben anlatıyordum Sinan Bey dinliyordu!
Ama tabi bunun sebebi vardı!
Sevgili Akyüz bey’in eski gazeteci kimliği o saatte sanki ön plana
çıkmıştı!
Vakit nakittir diyerek başladık sıcak muhabbetimize!
Yazılı bir roman kaybetmiş ben olarak yazdığı yazılarını nasıl muhafaza
ettiğini sordum?
Ve şaşırdım!
Öncelikle kaybettiğiniz
romanınız için çok üzgünüm, gerçekten zor bir durum, çok büyük acı bir roman
yazarı için… Bunu bildiğim için bütün yazdıklarımın en az 10 kopyasını alıyorum…
Ve birçok mail adresime bu kopyalardan yolluyorum…
Evet, Sinan Bey bir roman kaybetmek çok acı,
Bilmem mi aynı yazıyı ya da aynı
romanı tekrar aynı ruh hali ile yazmak mümkün değil…
Peki, siz romanlarınızı nasıl bir disiplin içinde yazıyorsunuz?
En iyisini yapmak için zaman
filtrelerim oluştu, İncir Kuşları için 5 Ay Bosna’da kaldım, Piruze için Şam’da
kaldım…
Peki, bu romanları yazarken rutin hayatınız devam ediyor mu?
Hayır, resmen dünya ile
ilişkimi kesiyorum, çok disiplinli bir çalışma içine giriyorum… Roman yazacağım
dönemlerde evden ayrılıyorum ve romanım bitene kadar evime dönmüyorum…
Eşiniz çok anlayışlı olmalı ki, her eş bu vaziyete pek izin vermez
gibi?
Eşim akademisyen ve çok
anlayışlıdır, bu konuda inanın dünyanın en şanslı erkeklerinden biriyim, kadın
kimliğini bir kenara bırakıp benim işimde başarılı olmalı düşünüyor, bu yüzdende
bir birimize saygımız sonsuz!
Sizin bundan önceki mesleğinizde yazarlıkla çok yakın, gazeteciydiniz
sanırsam, Gazetecilik mesleğini neden bıraktınız?
Öncelikle gazetecilik bana göre
meslek değil! Bugün çalışırken yarın kapının önünde olabiliyorsunuz! Ben ilk
önce Takvim gazetesinde köşe yazarıydım ve bir gün içinde haberim olmadan Sabah
gazetesine transfer oldum, daha sonra orada köşe yazmaya başladım,
gazeteciliğin sevdiğim tarafı ise heyecanlı oluşu idi… Her gün kendime acaba
bugün kiminle karşılaşacağım diye soruyordum... Çok değişik insanlar tanıdım! Sabah
gazetesi köşe yazarı iken 2008 yılında Türkmenistan’la ilgili yazdığım bir yazı
yüzünden işimden oldum! Ama baktığımda birçok meslektaşımın başına benzer
olaylar gelmişti…
Daha sonra ikinci mesleğim olan
Fotoğrafçılığa yöneldim!
Peki, eski bir gazeteci olarak Türkiye’de ki gazeteleri nasıl
buluyorsunuz? Ya da şöyle diyeyim Türkiye’de basın nasıl size göre?
Ben Türkiye’de gazete
okumuyorum! Basmakalıp şeyler. Her gazete bir diğerinin benzeri, TV Haber vs
seyretmiyorum!
Nasıl yani Televizyon seyretmiyor musunuz?
Evet, biz evde televizyon
seyretmeyiz, TV’yi sadece film seyretmek için kullanıyoruz! Çocuklarımda
izlemez!
Çocuklarım dediniz, İkiz çocuklarınız vardı? İkiz babası olmak nasıl
bir duygu?
İkiz babası olmak bana göre bir
mucize, İlk 3 yılı hatırlamak istemiyorum... Eşim ve benim uykusuz gecelerim
çok oldu. Şimdilerde ise müthiş bir duygu, eşime şaka ile karışık el âlemin eşi
beşiz doğuruyor sen bana iki tane doğurdun keşke beşiz olsaydı diyorum…
Çocuklarım beni çok değiştirdi, dinginleştirdi, çocuklarımın bu yaşta aşklarını
dinliyorum… Sinemaya, parklara gidiyoruz! İkiz babası olmak müthiş bir duygu!
Aslen nerelisiniz ve ailede başka sanatla uğraşan kimse var mı?
Aslen Iğdır’lıyım ve ailede
benden başka sanatla uğraşan kimse yok!
Anladım, peki romanlarınızda neden hep kadınlar ön planda?
Kadın hikâyeleri benim için
daha değerli, kadın bu ülkede geri planda kalmış gibi gözükse de, iktidar
bayrak elinde… Ve onların yaşamı bana göre daha güç... Bu yüzden her şeyi idare
etmeyi iyi biliyorlar… Erkek hikâyelerini pek kayda değer bulmuyorum…
Peki, romanlarınızda neye önem veriyorsunuz ve bir ekip çalışması
içinde misiniz? Nasıl geliyor hikâyeler size?
Bir yazar öncelikle çok insan
tanımalı, çok gezmeli, yaşamalı ve görmeli… Bir Hikâye bana geldiğinde temaya
bakıyorum yazılmaya değer mi? Değmez mi? Ve teknolojinin ekmeğini yiyorum desek
yeridir… Her gün Hikâyeler yağıyor bana! Şahika ve Piraye mesela bana
geldiğinde ana teması kendiliğinden kader oldu, Ben kadere çok inanıyorum…
Klasik bir soru olacak ama size ilk kitap yazdıran ne oldu mesela ilk
kitabınız etekli iktidarı neden yazdınız?
Aslında ilk kitap yazmamın
nedeni sırf eğlence olsundu, Etekli iktidar benim için bir eğlence kitabı, her
yerde konuşulan kadın erkek ilişkilerini ben kitaba taşıdım… Bakın kader
devreye giriyor yine! İlk yayınevimde tam o günlerde kadın-erkek ilişkileri
üzerine bir roman arıyormuş bende tam o aralar başvurmuşum… İlk romanım
beklediğimden daha çok ilgi odağı oldu…
Bir yazarın kendi
kitaplarıyla ilgili konuşması yazar için sıkıcı bir durum aslında ama Son kitabınız
şahika ve feraye ile ilgili konuşalım biraz, Siz
kendi kitabınızın yazarı değil de okuyucusu olarak bu kitabı nasıl değerlendirirdiniz?
Ben bir okur olarak 3 şeyi göz önünde bulundururum.
Birincisi, kitabın temasını. İkincisi, karakterlerin birbirleriyle çatışmasını
ve üçüncüsü de sonuç bölümünü. Şahika ve Feraye’yi bu kıstaslar içinde
değerlendirdiğimde son derece başarılı buluyorum. Şahika ve Feraye de yer alan
karakterlerin çok bilinçli bir şekilde kitabın teması olan kaderi bizlere çok
iyi anlattıklarını düşünüyorum. Ama bütün bunlardan daha önemli bir şey var ki,
o da şu: Bu kitabın hikâyesini ben çok sevdim. Hikâye sizi kendinizden alıp
başka başka diyarlara sürüklüyor.
Kitabınızın fonunda savaş ve aşk var. Siz savaş döneminde geçen aşkları
nasıl görüyorsunuz? Daha mı tutkulu, anlamlı olur sizce?
Şahika ve Feraye
aslında bir dönem romanı. Hikâyemiz Çanakkale Savaşı öncesinde başlıyor,
Çanakkale Savaşı’yla devam ediyor. Oradan da Ürdün’e uzanıyor. Aşklar hangi
dönemde yaşanırsa yaşansın, o dönemin izlerini kendi içinde taşıyor. Evet, eski
zamanlarda aşkların daha tutkulu yaşandığına inananlardanım. Çünkü öyle
olmasaydı, bugünkü insanlar şu sözü söylemezdi: “Ahh! Nerede o eski aşklar!”
Eski aşklarda bir ‘saflık’ vardı. Ama günümüz zamane aşklarında bir ‘cinlik’
var. Bu yüzden herkes âşık olunca âdeta cin çarpmışa dönüyor. Sonra da
çarpıldıkları için kendilerini bir türlü toparlayamıyorlar. Eskiden güzel bir
kadından erkeğe düşen hayranlıktı. Bugün ise seks! Günümüzde seks yaşamı eskiye
göre hayat dolu. Fakat bedenler seksle hayat bulurken, kalpler öldü Bu sebepten
dolayı da neredeyse insanlar yoğun, yorgun ve yalnız hayat sürüyorlar.
Kitabınızda Mustafa Kemal de bir karakter olarak var! Bu kitabı
okuyanlar aşkın yanında tarihi gerçeklerle de yeniden karşılaşacaklar değil mi?
Şahika ve Feraye adlı
romanım çok karakterli bir kitap. Bu kitap gerçekten de bir sürü karakteri barındırıyor
içinde. İki kız kardeş her ne kadar ana karakterim olsa da, Mustafa Kemal
Atatürk de, İngiliz Lawrence de, Emir Hüseyin de benim karakterlerim aslında.
Çanakkale Savaşı’yla ilgili bilgi toparlarken gerçekten çok zorlandım. Çünkü
Çanakkale Savaşı’yla ilgili yazılan kitapların birçoğu ‘üfürük!’ kitaplar.
Anadolu’dan ölmüş erenlerin ve evliyaların gelip savaştığını iddia eden
kitaplardan geçilmiyor. Kitabın tarih bölümlerinde Turgut Özakman ve Erol
Mütercimler’den yardım aldım. Onlara buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bu kitabı yazarken nasıl bir araştırma yaptınız?
Nasıl ki sevdanın
içine para girdi mi aşk tapayı atıyorsa, bir kitabın içine tarih girince de
yazar kafayı bozuyor. Çanakkale Savaşı’yla ilgili yüzlerce kaynak taradım, bir
sürü tarihçiyle görüştüm. Bu ciddi araştırmaları yaptım çünkü Çanakkale
Savaşı’nı yazmak her yazarın altından kalkabileceği bir iş değil. Bu yüzden
birçok kaynak kitabı eledim, Turgut Özakman ve Erol Mütercimler’in kitaplarını
romanımda referans olarak kullandım. Ayrıca onlarla görüşmeler yaptım.
Hikâyenin bütününe gelince, o kısmı da birinci ağızdan dinledim.
Hikâyede bahsi geçen yerlere, Biga ve Ürdün’e gittiniz mi?
Evet, gittim. Benim
yazar olarak şöyle bir özelliğim var. Ben hikâyelerimin geçtiği yerleri gidip
görüyorum, küçük küçük notlar alıyorum. Piruze adlı kitabımda Şam’a gitmiştim.
İncir Kuşları adlı kitabım da ise Bosna’ya gittim. Bunu da şunun için
yapıyorum: Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmazmış. Bilmediğim bir
coğrafyayı ve orada yaşayan insanları araştırmadan nasıl karakterleştirebilirim
ki?
Kitaplarınızda gerçek hikâyeler anlatıyorsunuz çoğunlukla. Şahika ve Feraye’nin hikâyesi nereden geldi?
Size ne yalan söyleyeyim. Eskiden kadere inanmayan bir
insandım. Ama bugün kadere inanan bir insana dönüştüm. Bendeki bu değişimin
nedeni de, hayatın içinden gerçek hikâyeler bulup yazmaya başladığımdan günden
beri oldu. Şahika ve Feraye’nin hikâyesi artık gün yüzüne çıkmaya karar
vermişti. İki kız kardeşin hikâye gelip anlatıcısını, yani beni buldu. Sevim
Hanım Piruze adlı kitabımda geçen yan bir karakterdi. Ve o yan karakter bir gün
Ürdün’den kalkıp İstanbul’a geldi. Bana annesi Feraye’nin ve teyzesi Şahika’nın
hayat hikâyelerini anlattı. Ben de hikâyeyi dinler dinlemez vuruldum. Ayrıca
bir bilgiyi sizin aracılığınızla paylaşmak istiyorum. Piruze ile Şahika ve Feraye’nin hikâyeleri
başka bir kitapta birleşecek. Yani bu iki kitabın devamı olan yeni bir kitap
yazacağım.
Son olarak merak ettiğim bir karakter var İki kişilik yalnızlık
kitabınızda Falcı Fazilet vardı? Bu karakter gerçek mi?
Falcı fazilet gerçek
bir karakter Merhum Başbakan Turgut Özal’ın bile falcısıymış, Sırf o karakter
için ve bu kitabı yazmak için Kıbrıs’a gidip araştırma yapmıştım...
Sinan Bey Ogün gazetesi olarak bize göstermiş olduğunuz ilgiden ötürü
teşekkür ederim en kısa zamanda görüşmek dileği ile… Dedik ve bu tatlı
muhabbetimizi noktaladık… Değerli yazar Sinan Akyüz’e yazarlık hayatından
başarı dolu yıllar temenni ediyoruz…
Murat Keçeci /Ogün gazetesi
1 comments :
Okunmaya değer görünüyor
Yorum Gönder