KAKTÜS KAFE / CİHANGİR
Beyoğlu'nun Avrupai tarzdaki ilk 'kafe/kahve'si Kaktüs, 17 yıl önce İmam Adnan Sokak'ta açıldı. Yıllarca kentin entelektüellerinin uğrak mekânıydı. Şimdi yenilendi ve müdavimlerini geri çağırıyor
Efsanevi Kaktüs ailesi (1998): En arkada soldan sağa Yücel (müdavim, akademisyen), Özay (eski çalışan), Mehmet Usta (hâlâ Cihangir Kaktüs'ün şefi), Ertuğrul (barmen, hâlâ Cihangir Kaktüs'te), Talip (eski çalışan), Eyüp (eski çalışan), Alkan (eski çalışan), Ayşe Düzkan (müdavim, şu an Star gazetesinde); orta sırada Tuğba (eski çalışan, şimdi yurtdışında), Vahit (barmen, hâlâ Beyoğlu Kaktüs'te), Ömer (hâlâ üç ortaktan biri), Gülsüm (hâlâ üç ortaktan biri), Nakiye (hâlâ üç ortaktan biri), Dilek (eski müdavim, Sevil Sabancı Binicilik Merkezi'nde çalışıyor), Ali (eski çalışan), Deniz (eski çalışan); önde oturan Cemal (eski çalışan, şu an Baykuş'ta), Handan (müdavim, Mektup Kırtasiye'nin ortağı), Vildan (şu an Limonlu Bahçe'de), Ali Deniz (Ertuğrul ve Vildan'ın bebeği), Zekiye (şu an Changa'da), Kedi Kaktüs (şu an Zekiye'de), Selçuk (eski çalışan, şu an yurtdışında).Yıl 1993. Biri reklamcı (Nakiye Boran), biri makine mühendisi (Gülsüm Ağaoğlu), biri de gazeteci (Ömer Erzeren) üç arkadaş, "Biz gittiğimizde nasıl bir yerde rahat ederiz? Özel alanımıza müdahale olmaksızın sohbet eder, bir şeyler okur, evimizde gibi huzurlu ve konforlu hissederiz..." diye düşündüler. Onlar aynı hayat görüşünü, aynı eğlence anlayışını paylaşan sosyal insanlardı. Uzun süre Fransa'da yaşamış olan Nakiye Boran, Paris'tekilere benzer bir kafe hayal etti. Ve sonuçta ortaya Beyoğlu'nun meşhur Kaktüs Kahvesi çıktı. Burası, modern anlamıyla Beyoğlu'nun ilk 'kafe/bistro'su. O dönemde bir pavyon sokağı olan İmam Adnan Sokak'ta, sohbet edilip yemek yenilecek bir yer olarak dikkati çekti. Ve hızla, dönemin entelektüel camiasının uğrak yeri haline geldi. Gazeteciler, yazarlar, çizerler, şairler, ressamlar, sinemacılar... Mehmet Uzun, Tomris Uyar, Ömer Uluç, Orhan Duru'ya 50'li ve 60'lı yaşlarını süren müdavimler katılır. Ne çok sohbet edilir, ne çok eğlenilir, ne aşklar, ne hüzünler yaşanır burada. Zamanın öncü feministleri olan işletmecileri Vildan Erozan ve Handan Koç'un yanı sıra barmenleri Vahit Doğan ve Ertuğrul Şenol da herkesin ahbabı olur zamanla. Bu arada kedileriyle de ünlüdür Kaktüs. İlk olarak binanın üst katındaki madde bağımlıları merkezinin kedisi gelir yerleşir ve Kaktüs adını alır. Hâlâ hayatta olan Kaktüs çok sevilir, Atıf Yılmaz'ın Gece, Melek ve Bizim Çocuklar filminde bile oynar. Jenerikte adı da vardır. Ardından Adnan, Suphi ve hâlâ yerini koruyan Sütçü gelir. Kısacası Kaktüs artık bir fenomen olmuştur. Derken Beyoğlu, kendi kemik kitlesi dışında insanlar tarafından da rağbet görmeye başlar. Eski müdavimlere artık Beyoğlu'nda buluşmaya, eğlenmeye gelen 70, 90 doğumlular da eklenir. Öyle popüler olur ki Beyoğlu, insan yapısıyla birlikte piyasa koşulları da değişir. Beyoğlu Kaktüs'ün kendi kitlesi yavaş yavaş Cihangir'e, Asmalımescit'e kayarken, Kaktüs kendi sokağındaki türkü barlardan gelen bangır bangır müzikle uğraşmaktadır. 2008'de Kaktüs'ün Cihangir şubesi açılır. Müdavimlerinin bir bölümünü de kendi şubesine kaptırır Beyoğlu Kaktüs...
ARTIK İPLER ELLERİNDE
Ancak hikâye burada bitmiyor. Bundan kısa bir süre önce Beyoğlu Kaktüs eski günlerine dönmek üzere baştan aşağı yenilendi. Bu değişimi, Gülsüm Ağaoğlu ve Kaktüs'ün işletmesini üstlenen dostları ressam Ülker Demirel birlikte anlattılar. Gülsüm Hanım, "Burası bir pavyon sokağıyken şimdiki halinden daha rahattık. Ne gürültü kirliliği vardı ne başka bir şey. Herkes birbirinin sınırlarına saygı gösterirdi. Ben bu sokakta son yıllarda maruz kaldığım kaosu o dönemde görmemiştim," diyor. Ülker Hanım da ekliyor: "Şimdi ben yüksek sesle müzik çalan türkü barı da durduruyorum. Gidip konuşup kıstırıyorum." Ülker Hanım ressam ve Beyoğlu Kaktüs'ün eski müdavimlerinden. Kaktüs'ün işletmesini yürütmeye başlamasını Gülsüm Hanım şöyle anlatıyor: "Bizim dostumuz olarak her iki Kaktüs'e de yardımcı oluyordu Ülker. Satın almasından mutfak denetimine kadar... Sonra aramızda bir iş bölümü yapalım dedik ve Ülker buraya gelip, burayı yeniden var etti." Ülker Hanım da şöyle devam ediyor: "Bundan dört sene öncesine kadar biz beş-altı kişilik bir arkadaş grubu olarak en az haftanın dört gecesi gelirdik buraya. Ama maalesef biz de buradaki yanlış uygulamalardan, karşıdaki türkü barın gürültüsünden çok daha az gelir olmuştuk. Cihangir Kaktüs açıldıktan sonra buradaki sorunlar daha da arttı. Ben burayı çok seven biri olarak görüyordum sorunları. Mönü ufaltıldı, müzik seçimleri kötüydü, bakımsızlık vardı ve buraya gelen ciddi müdavimler küstürüldü. Bunu fırsat bilen birtakım insanlar da burayı işgal etti. İşte tüm bunların üzerine ben geldim ve pek çok şeyi değiştirdim, daha doğrusu eski haline getirdim." Tuvaletlerden başlayıp yukarıya kadar mekânı elden geçirmişler. Eski mönüyü de geri getirmişler. Şarap çeşitlerini artırmışlar. Ve eski müşterileri yavaş yavaş geri gelmeye başlamış. Gülsüm Ağaoğlu, "Bu bizim için ticari bir şey olmaktan çok bir vefa borcu," diyor. Tabii burayı yeniden keşfeden bir nesil de var şimdi. Kaktüs'ün o meşhur salataları, sarmaları, makarnaları, etleri yine büyük porsiyonlarla hem eski hem de yeni müdavimlerini doyuruyor. Hem eski hem de yeni müdavimler bir kahve ya da viski molası veriyor burada. Gülsüm Hanım, "Hayata dair her şey oldu burada. Tanışıklık, aşk, evlilik, gözyaşı, hüzün... Birçok politik meseleye buradaki sohbetlerle dahil oldu insanlar. Biz hiçbir zaman popüler ve trend olanın arkasında olmadık. Hâlâ da öyleyiz," diyor. Kaktüs'ün bir de klasikleşen 'polisiye roman yarışması' var. Bu yarışmada jürinin birinci seçtiği eser basılıyor. Örneğin Celil Oker 1999'da bu yarışmayı kazanınca ilk kitabı Çıplak Ceset yayımlanmıştı. Şimdi bu yarışmayı bu sene yeniden hayata geçirme planları var. Polisiyeye ve yazmaya meraklı olanlara duyurulur. Tel: (0212) 249 59 79
HAŞMET BABAOĞLU (Gazeteci) "Kaktüs hayatımın en karmaşık, en zor dönemlerinde bana sığınak olmuştu. Gece son kahvemi içip çıktığımı, yarım saat sonra geri döndüğümü bilirim. Yaklaşık sekiz yıl böyle sürdü. Özellikle 2000'lerin başlarında 'evim' gibiydi. Sonra... Dostlar oradaydı, eski sevgililer, gelecek aşklar, hepsi oradaydı. Ve en önemlisi sanki hepimiz bir tek orada iyiydik, mutluyduk, huzurluyduk! Barmenimiz, servis elemanlarımız, hepimiz kardeştik. Kiminle yeni tanıştıysak bir sınavdan geçirir gibi ilk olarak Kaktüs'e götürürdük. Bakalım, bizim dünyamıza tahammül edecek mi, sevecek mi, diye... Kaç mekân insana bu duyguyu verebilir! Bütün bunlar gelip geçti tabii ama bakıyorum da, hâlâ uzun aralarla da olsa Kaktüs'e uğradığımda kalbim bir başka çarpıyor!"
HASAN BÜLENT KAHRAMAN (Gazeteci-yazar) "Kaktüs, Kaktüs olarak başladı ve öyle devam etti. Onun kimliğini anlatmak açısından bu benim için önemli. Çünkü bir yerin işlevinden soyutlanarak tanımlanması, onun ne kadar geniş bir şekilde benimsendiğini gösterir. Benim ömrüm 'kahve'lerde geçmiştir, çok erken yaştan beri. Ve bunun asıl yerinin Paris olduğuna karar verdim. New York'ta insanlar kahvelerde fazla oturmazlar, oysa Paris'te bir tek kahve içerek saatlerce oturabilirsiniz. Kaktüs benim için gündüzleri tam bir Fransız kahvesidir. Ben yalnız bir adamım. Yalnız insanlar kahveleri kitap okumak, yazmak ve flört etmek için kullanır. Ben de kitapçıya uğrar kitaplarımı alırım ve Kaktüs'e giderim. Saatlerce çalışırım, okurum, yaşarım orada. Benim için Beyoğlu, Kaktüs demektir. Kaktüs'ün oynadığı sosyo-kültürel bir rol de var tabii. Alternatiftir. Mesela gayler de yıllarca çok rahatlıkla bu mekâna geldiler."
KANAT ATKAYA (Gazeteci) "Açıldığı günden beri gittiğim belki de tek mekân. Belli bir dönemin insanları geldi hep. Ama o insanlar artık geceleri çok çıkmadığı için o müdavimlik sistemi eskisi gibi değil. Zamanla benim de gidip gelme sıklığım değişmiştir ama o benim hayatımdaki değişimle ilgili bir şey. Ama Kaktüs hiç olmasa eksikliğini çok hissedeceğim bir yer. O güveni bana vermiş çünkü. Beyoğlu'nda işim olduğunda hâlâ ilk tercihim. Bilirim ki orada güzel bir çorba içebilirim her zaman. Ya da uğrar bir kahvemi veya viskimi içerim. Mektuplarımı bile oraya göndertebiliyorum bazen. Vahit arkadaşım zaten. Benim için mekânları belirleyen yemekler değil insanlardır. Eskiden gece 2'de dükkânı kapatıp içinde sabaha kadar eğlendiğimiz zamanlar bile oldu."
LALE MÜLDÜR (Şair)"Uzun zamandan beri, arada dışarıya çıktığımda bir tek Kaktüs'e gidiyorum. Cihangir'deki yeni yerine de uğruyorum bazen. Beyoğlu Kaktüs'e bir zamanlar her giden, kendi sosyal kimliğiyle karşılaşmış gibi olurdu. Benim de her gidişimde okurlarım, dostlarım olan yazarlar orada olur, masadan masaya sohbetler başlardı. Sanat camiasında neler oluyor, yeni kimler var, görme şansını bulurduk orada. Özel geceler olurdu, onlara giderdik, çok eğlenirdik. Ben genelde salata, makarna ya da biftek yerdim. Bol bol da çay içerdim. Kocamla giderdim. Daha önce birkaç sevgilimle de gittim."
KIŞIN SICAK ŞARAP YAZIN MARGARİTA
Kaktüs'ün mönüsü şu an hemen hemen ilk açıldığı dönemdeki mönü. Kahvaltılar, çeşit çeşit salatalar, sandviçler, makarnalar, beyaz ve kırmızı et çeşitleri var. Her cuma 'Oltaya Takılanlar' konseptiyle günün balığı; ayrıca üç çeşidin 12 TL'ye verildiği 'Günün Yemeği' uygulaması yapıyorlar. Sarmaları da eskiden beri meşhur. Viski ve şarap seçenekleri zengin. Kokteyller de öyle. Mesela margarita İstanbul'da Kaktüs'le beraber trend olmuş. Kışın da sıcak şarap yapıyorlar.
0 comments :
Yorum Gönder