MORFOZ YAZILAR- Hayata Notlar!

Güne kaçta başladın? 7-8-9-10-11,5.... Yoksa aman boş ver diye yatıp durdun mu?

Erken kalkmalı insan, uyu uyu nereye kadar, işin açıkçası “ömür denen kısacık süreyi” gözleri kapalı geçirmenin pek de bir mantığı yok!
Yalnız erken güne başlamanın da bir kalitesi olmalı değil mi?
Örneğin; erken güne başlamanız için erkenden kalkan vücudunuzu en geç 23’00 de istirahate çekmeniz gerek!
Aksi takdirde bu güne erken başlamak değil, vücuda zülüm uygulayarak güne başlamak oluyor!
Diğer taraftan güne erken başlamanın kalitesi güzel bir kahvaltıdan geçiyor, kahvaltı yaptığınız süre zarfında gazeteye biraz göz atmanın keyfi hiçbir yerde yok!

Hayatınızla, işinizle, dostlarınızla ilgili önemli kararlar alacaksanız bunu zihnin en açık olduğu ve tazelendiği saatlerde yapmalısınız(!) sabah ve öğle arası bunun için en iyi zaman dilimi!
Tabii benim zihnim hiç yorulmaz, devamlı işlevsel haldedir derseniz, bunun için saatinin pek önemi yok!

Hazırlıklı olduğunuz sürece günün her saati verimli olabilirsiniz!

Kahvaltıdan sonra, birçoğumuzun iş hayatı başladığından hepimiz yollara çıkıyoruz, yoğun telefon trafiğine maruz kalan bir işimiz varsa eğer, iş yerine gelene kadar ya telefon görüşmelerini ertelemeli ya da kulaklık vb. gibi telefona ek destek cihazlarla görüşmelerinizi yapmalısınız…
Aksi takdirde, telefondan yayılan radyasyon o gün ki iş performansımızı daha başlamadan (bir baş ağrısı dâhilinde) sıfıra indirebilir!

Eğer toplu taşıma kullanıyorsak!
Kitap okumak bu zaman zarfında en iyi zihin tedavisidir!
Unutmayın ki zaman kıymetli!
Boşa geçen zamanlarımıza yanacağımıza bizi keyiflendirecek bilgilerle zihnimizi devamlı açık tutmalıyız!

Spor yapmalı, yoga yapmalı, hoş sohbetlerde bulunmalı, internet doz aşımını engellemeliyiz!
Kaliteli bir yaşam, toplumsal statümüz ne olursa olsun bizimle olmalıdır!
Unutmayın ki, kalite ve kültür sadece maddiyatla gelen şeyler değildir!
Temiz giyinmeli,
Kişisel bakımlı olmalı, toplumsal araç ve gereçleri kullanırken etrafımızdaki kimseleri rahatsız edici davranışlarda bulunmamalıyız?

Doğa ile iç içe olmalı, doğayı üzmemeliyiz! Nev Baharlar yaşamalıyız hep O bizim yaşam yerimiz çünkü(!)

Çocuk gibi tekrar tekrar yazdım bunları bugün, ne çok atladığımız şey var diye, eskiden ne anlatırlardı bize?

Neyi mi?
Kaplumbağa ve Tavşan’ı!

O ördeği ben yemedim diyen, Tazmanya canavarı gibi gözlerimizi açıp dinlerdik bu hikâyeyi…

Kaplumbağa aynı devirde hayat yollarında devam ederdi, standartını hiç bozmadan, kendini yormadan hayat yolunda devam!

Eee malum Tavşan;  saçma bir şekilde hayat yolunda koşturup dururdu, birde işin içine uyanıklık girince uykuya dalardı ve kalıverirdi ağaç dibinde!
Uyanıklığın cezası! Sonuncu olmak!

Evet, Tavşan olmalıyız belki bu hayatta, Ancak, Ruhumuz kaplumbağa kadar asil, zeki ve dirayetli, hızımız tavşan gibi çevik ve hareketli olacaksa!  
Sevgiyle…

0 comments :