Kaç kişinin 'hayatına' zehirsiniz?
İnsan garip bir varlıktır!
Tövbe tövbe!
Neden garip olsun ki?
Sonuçta; şu yazıyı yazarken bende insanım diyebilirim!
Neyse yazdığım yazılara bakarsak benimde pek normal olduğum söylenemez…
Kendimi de işin içine dâhil ederek,
İnsan garip bir varlıktır! İmzalı kaşeli…
Hepimiz üzerinden bir çığ gibi geçen yılları gördükçe garip olmamak elde mi?
Dünyaya yeni bakan ve şekilleri saçma sapan gören bir yeni doğmuş bebek gibi (oluyorum) oluyoruz bazen.
Annemin alnına işaret koymasam tanıyamayacağım…
Ya da kardeşimin muhteşem burnunu görmesem basıp geçeceğim yanından…
Ufaktan bir şekilcilik var yani!
Çığ gibi geçen yılların altında kalan bizler, üstümüze yıkılan kar tanecikleri arasından kardelen gibi havaya elimizi uzatıp, soluk almak istiyoruz!
Bu kez güneş yaksın diye değil, güneş gözümüze fer versin diye bakıyoruz…
O da bir çelişki değil mi?
Varlığına ve yokluğuna isyan ettiğimiz Güneş!
Yazın kızdığımız, kışın şükranlarımızı sunduğumuz güneş!
Güneş sen bize hem lazım, hem de değilsin…
Sanırım bu sözlerimizi duyduğundan, Güneşin tan yeri oluşmuş!
Bir günün yarısı sizleyim, “özleyin kuzucuklarım” diğer günün yarısı tekrar geleceğim!
“Güneş gibi ol”boşa dememişler, kızanların olduğu gibi şükranlarını sunanlarında olsun…
Işıkların hep bildiğin doğru yönde olsun!
Hem yakan, hem ısıtan ol! Ama Güneş ol! Kuzine değil J
Hayat ne zordu değil mi?
Uff puf misali…
İlk sorun nedir hatırlıyor musunuz?
Horozlu yalama şekerinin yüzümüze bulaşan şerbetli kısmına konmaya çalışan at sineğini ile savaşırken hayatımızı kocaman bir sorun yumağında bulduk…
Sineği kovacakken, horozlu yalama şekerinden olduk!
Keşke her şey at sineğinin vızıltısı olsa değil mi? Keşke sorunumuz bu olsa!
O zaman öyle demiyordunuz ama!
Ya da, yere düştüğünüzde diziniz kanadı mı hiç?
Ben hatırlıyorum bisikletten düşmüştüm, Orta doğuda savaş çıktı deseler bu kadar gözyaşı dökmezdim!
Şimdi ise?
Kanatan kanatana mübarek! Bisikletim paslandı lakin insanların pedalları hep dönüyor!
Bu kadar sorunlar yumağından çıkıp kardelen gibi karlar altından güneşe uzanan ve isyana doğru giden hayatımızı düşünmemiz lazım!
Ve oturup bir ağaç kovuğuna… Dalların arasından gelen ince sesleri dinlememiz lazım…
Ben kaç kişinin hayatına zehirim?
Kaç kişiyi mutsuz ederim?
Kaç kişiden alırım, kaç kişiye veririm?
Ya da şimdiye kadar, hayat tarlasına dost olarak kaç tohum ektim…
Hep hayatın nadasındamıyım?
Neden hiç büyüyemedim?
Neden hala at sineği ile mücadele edip, güzel dostların şerbetine kızıyorum!
Oturup taşları önünüze koyunuz!
Ve Bakınız!
Kaç kara taş ve kaç tane aydınlık beyaz taş var önünüzde?
Kimin dünyasını zehir etmişsiniz, kimlere kara taş olmuşsunuz bakınız ve bu şımarıklığınızın sebebi nedir araştırınız?
Ve Unutmayınız Hayat 3 yaşında da dostlarla güzel, 103 yaşında da(!) dostlarınızın olması onların suçu değil, sizin “eşek” şansınız!
0 comments :
Yorum Gönder