Düşünürsün!
Düşünürsün!
Ey insan!
Güzlerin kış getirdiğini, baharların yaz getirdiğini düşündün mü?
Ve gerçekten hiç düşündün mü açan çiçeği koparırken, baharı üzdüğünü?
Ve umarsızca tükettiğin suyun aslında Kış’ın kolyesi kristal buzlar olduğunu!
Aslında Hayat’ı düşündün mü?
Duygusal bir seremoni gibidir yani hayat bazen!
Her yokluğunda anlamsızca bulamadığımız anamız gibidir, üstümüzü örten ama ısıtmayan çuluyla teyzemiz, cebimize harçlık koyan ve aslında “ileride misliyle alırım!” diyen kaytan bıyıklı dayımız gibidir hayat!
Amcamız gibidir bazen, yolda elimizde sigara bizi yakalayan kalp krizi gibi tokat vuran ve aslında ileride unutamayacağız sağlıklı yaşama çiçek açtıran amcamız!
Hayat endişeli davranışlarımızı düşündükçe son buldurmaya çalışan, bizi her daim can kulağı ile dinleyen sarı saçlı beyaz küpeli yeni mezun psikolog gibidir…
Hasta mıyım? Âşık mıyım? diye devamlı kapısına gidip geldiğin o kızdır işte hayat!
İlk şaplaktır popona hayat, seçim hakkı verilmeden soğuk ve duygusuzca düştüğün çelik masadır hayat!
İlk görüşte başlar düşünceler “Hayat” demek biz demek, biz demek “Düşünmek” demektir!
Annemizin alnına yerleştirdiğimiz, şeklini seçemediğimiz garip cisimle başlar, hayat=düşüncelerimiz!
Veee hayat bazen elimizden tutmaz, çünkü hayat mesaiye kalmıştır! Bir büyük 70’lik devirmiş gibi ayakta zorla durduğun çamur içinde noktalı pantolonundur ve bazen “Düşersin” ilk düşüşündür…
İlk okumaların başlar, anlamsız harfleri toparlayıp hayatın anlamını düşünmeye başladığın anlarınla!
İlk gülüşler, ilk pansuman!
İlk kol kırığı, ilk tokat…
İlk Aşk!
İlk dokunuş,
İlk öpüşme,
İlk saçını çektiğin başka hayat!
Ve ilk küfür yerleşir süt kokan ağzına! İlk kavga çok fenadır… İlk şimşek çakması gibi!
Sanki yıldırım kafana düşmüştür!
Hayatın en büyük acısını düşünürsün o gün! Ve ne kadar yalnız olduğunu!
Zamana yetişmek istersin umarsızca, hatta onu bile bazen geçersin zaman koşar, sen ona dış kulvardan eşlik edersin!
Düşünürsün, düşüncelerin yoğunlaşır sorunların yumaklaşır, birkaç kolye gibi dolaştırırsın düşüncelerini!
Hayat birçok kolyedir lakin bir türlü boynuna asamadığın… En güzelini seçmek istersin… Kesersin bazılarını iplerin!
En değerlileri de, en kötüleri de gider… Ama kalan sağlar bizimdir dersin!
Hayat seçim yaptırır, yaptıkça aslında kocaman evreni küçücük bir barakaya sattırır!
Ve düşünürsün, “geriye ne kaldı?” Diye
Hiç…// Ne bekliyordun ki?[Murat Keçeci]
Ey insan!
Güzlerin kış getirdiğini, baharların yaz getirdiğini düşündün mü?
Ve gerçekten hiç düşündün mü açan çiçeği koparırken, baharı üzdüğünü?
Ve umarsızca tükettiğin suyun aslında Kış’ın kolyesi kristal buzlar olduğunu!
Aslında Hayat’ı düşündün mü?
Duygusal bir seremoni gibidir yani hayat bazen!
Her yokluğunda anlamsızca bulamadığımız anamız gibidir, üstümüzü örten ama ısıtmayan çuluyla teyzemiz, cebimize harçlık koyan ve aslında “ileride misliyle alırım!” diyen kaytan bıyıklı dayımız gibidir hayat!
Amcamız gibidir bazen, yolda elimizde sigara bizi yakalayan kalp krizi gibi tokat vuran ve aslında ileride unutamayacağız sağlıklı yaşama çiçek açtıran amcamız!
Hayat endişeli davranışlarımızı düşündükçe son buldurmaya çalışan, bizi her daim can kulağı ile dinleyen sarı saçlı beyaz küpeli yeni mezun psikolog gibidir…
Hasta mıyım? Âşık mıyım? diye devamlı kapısına gidip geldiğin o kızdır işte hayat!
İlk şaplaktır popona hayat, seçim hakkı verilmeden soğuk ve duygusuzca düştüğün çelik masadır hayat!
İlk görüşte başlar düşünceler “Hayat” demek biz demek, biz demek “Düşünmek” demektir!
Annemizin alnına yerleştirdiğimiz, şeklini seçemediğimiz garip cisimle başlar, hayat=düşüncelerimiz!
Veee hayat bazen elimizden tutmaz, çünkü hayat mesaiye kalmıştır! Bir büyük 70’lik devirmiş gibi ayakta zorla durduğun çamur içinde noktalı pantolonundur ve bazen “Düşersin” ilk düşüşündür…
İlk okumaların başlar, anlamsız harfleri toparlayıp hayatın anlamını düşünmeye başladığın anlarınla!
İlk gülüşler, ilk pansuman!
İlk kol kırığı, ilk tokat…
İlk Aşk!
İlk dokunuş,
İlk öpüşme,
İlk saçını çektiğin başka hayat!
Ve ilk küfür yerleşir süt kokan ağzına! İlk kavga çok fenadır… İlk şimşek çakması gibi!
Sanki yıldırım kafana düşmüştür!
Hayatın en büyük acısını düşünürsün o gün! Ve ne kadar yalnız olduğunu!
Zamana yetişmek istersin umarsızca, hatta onu bile bazen geçersin zaman koşar, sen ona dış kulvardan eşlik edersin!
Düşünürsün, düşüncelerin yoğunlaşır sorunların yumaklaşır, birkaç kolye gibi dolaştırırsın düşüncelerini!
Hayat birçok kolyedir lakin bir türlü boynuna asamadığın… En güzelini seçmek istersin… Kesersin bazılarını iplerin!
En değerlileri de, en kötüleri de gider… Ama kalan sağlar bizimdir dersin!
Hayat seçim yaptırır, yaptıkça aslında kocaman evreni küçücük bir barakaya sattırır!
Ve düşünürsün, “geriye ne kaldı?” Diye
Hiç…// Ne bekliyordun ki?[Murat Keçeci]
0 comments :
Yorum Gönder